16 Temmuz 2012 Pazartesi

14-15. YÜZYLLAR TÜRK DİLİ 1. ÜNİTE

HAREZM –ALTIN ORDU TÜRKÇESİ XI-XII. yüzyıllarda hem etnik yapı hem de siyasî hayat bakımından Türkleşen Harezm bölgesinde Türk dilinin doğu kolunu teşkil eden Karahanlı Türkçesi temelinde güney¬batı kolunu teşkil eden Oğuz Türkçesi ve kuzeybatı kolunu teşkil eden Kıpçak Türkçesi¬nin karışıp kaynaşmasından oluşan Türkçeye Harezm Türkçesi veya Harezm-Altın Ordu Türkçesi adı verilir. Karahanlı Türkçesinden Çağatay Türkçesine geçiş devrini teşkil eden Harezm Türkçesi terimi¬nin belli bir dönemin Türkçesine ad olarak kullanılması Ali Şir Nevâyî'nin Mecâlisün-Nefâyis adlı eserinde Harezmli bilim adamı Hüseyin Harezmî'nin Kasîde-i Bürdeye Harezm Türkçesi ile şerh yazdığını bildirmesi ile ortaya çıkmıştır. Harezm Türkçesinin en önemli dil özelliği, Harezm bölgesinde yerleşen Oğuz, Kıpçak ve di¬ğer Türk boylarının ağızlarından alınan unsurlarla şekil bilgisi ve kelime hazinesi bakımın¬dan karma bir yapı arzetmesidir. Oğuz ve Kıpçak yanında; Kalaçlar, Uygurlar, Peçenekler, Kimekler, Bayavutlar, Kanglılar ve başka bazı göçebe Türk boyları da Harezm Türkçesinin oluşmasında etkili olmuştur. Karahanlı Türkçesi de, Harezm Türkçesi üzerinde yazı ve söz varlığı bakımından etkili olmuştur. XIII. yüzyıldan itibaren ürün vermeğe başlayan ve Orta Türkçe döneminin ikinci basamağını teşkil eden bu yazı dili XIV. yüzyıldan sonra yerini Çağataycaya bırakmıştır. HAREZM VE ALTIN ORDU TÜRKÇESİNİN TARİHİ GELİŞİMİ Harezm, Aral Gölü'ne dökülen Ceyhun nehrinin her iki tarafında uzanan bölgeye verilen addır. Bugün Özbekistan ve Türkmenistan sınırları içinde kalmaktadır. Bölgenin Araplar tarafından fethinden sonra yalnızca ülke adı olarak kullanılmış, burada yaşayan halka da Harezmî (=Harezmli) denilmiştir. İslamiyet'ten önce bu bölgede Ârî ırktan olan ve İranlılarla yakın akrabalıkları bulu¬nan Harezmliler yerleşik idiler. Daha bu dönemden başlayarak hükümdarları da Harezmşah ünvanını almıştır. Harezm Bölgesi; sırasıyla Emeviler, Samanîler, Gazneliler ve Selçukluların kontrolüne girmiştir. Sultan Melikşah zamanında Anuş Tigin, Harezm'in valisi olarak tayin edilmiştir. Fakat, Anuş Tigin ülkeyi fiilen idare etmemiş, Kıpçak Türklerinden Ekinci bin Koçkar asıl gö¬revi üstlenmiştir. Bu dönemde Harezm'in Türkleşmesi tamamlanmış, Harezm'de Kıpçak, Kanglı ve Oğuz Türkçelerinin karışımı Harezm Türkçesi oluşmuştur. Anuş Tigin’in oğlu Kutbüddin Muhammed devrinde, Harezm en parlak devrini yaşamıştır. Atsız devrinde yarı müstakil bir devlet olmuş, Alaeddin Muhammed devrinde imparatorluk olmuş ve Celaleddin Muhammed döneminde Cengiz Han tarafından işgal edilmiştir. Cengiz Han'ın ölümünden sonra Altunorda'ya bağlı kalmıştır. 1873'te Ruslar tararından işgal edil¬miştir. Bölgenin(Hive Hanlığının) 1924'te doğu tarafı Özbekistan'a, ban taran Türkmenistan'a bırakılmıştır. Karahanlı Türkçesiyle Çağatayca arasında bir geçiş dilidir. Bu dönemin eserleri genel¬likle Arap harfli olup çok az kısmı Uygur harflidir. Ünlüler Uygur yazı geleneğine bağlı kalınarak yazılmıştır. Harekeli metinlerde bile ünlüler harflerle yazılarak gösterilmiştir. HAREZM TÜRKÇESİ ESERLERİ Kısâsü'l-Enbiyâ [=Nebilerin Kıssaları]: Harezm Türkçesi döneminin ilk eseridir. Nâşiru 'd-dîn bin Burhânü'd-dîn -Rabguzi ta¬rafından 1310 yılında yazılıp Moğol Şehzadesi Nâşiru 'd-dln Tok Buğa'ya sunulmuştur. Peygamber kıssalarını konu alan eserde Rabguzi, dini konuları edebi bir dille nakletmiştir. Yazar, eserinde özellikle her kıssanın başlangıcındaki secili ifadelerle dinî konulara bediî bir şekil vermiş, söz ustalığını kıssalarla ilgili olarak verdiği Arapça ve Türkçe şiir¬ler ile de pekiştirmiştir. Eserde toplam 43 Türkçe şiir bulunmaktadır. Man¬zum parçalar genelde kaside tarzındadır. Peygamberlere ve din büyüklerine yazılan kasi¬deler yanında aşk, tabiat ve burçlarla ilgili konularda gazeller de vardır. Bunların bir kıs¬mı Arapçadan satır arası tercümedir. Kutadğu Bilig ve Atabetü'l-Hakâyık'ta da karşılaşılan mani, tuyuğ şeklindeki dört¬lükler Kısasü'l-Enbiyâ'’daki manzumelerin önemli bir özelliğidir. Halk edebiyatının etkisi¬ni gösteren bu manzumelerde genellikle divan şiirinde en sık rastlanan aruz ölçüleri kul¬lanılmıştır Ken¬disi için Ribat Oğuzlug yani Oğuzlarla meskûn Ribat adlı mevkiden olduğunu belirtmiş¬tir. Rabğüzî mahlasını da bundan dolayı aldığı anlaşılmaktadır. "Kervansaray" anlamı¬na gelen Ribat'ın Oğuzlarla meskûn bir bölge olduğu ve bundan dolayı Rabguzî'nin de Oğuz Türklerinden olduğu tahmin edilmektedir. Yazar, aslının Moğol olduğunu ifade etmiştir. Eserin Londra’da bir (British Museum), Leningrad'da altı, Paris'te bir (Bibliotheque Nationale), Bakü'de bir ve İsveç'te iki nüs¬hası vardır. En eski nüshası Londra British Museum nüshasıdır(XV.yy.). Öbürlerine göre daha iyi bir durumdaki bu nüsha Kaare GR0NBECH tarafından basılmıştır. . Nehcü’l-Ferâdis [=Cennetlerin Açık Yolu]: Türk edebiyatındaki kırk hadis çevirilerinin ilk örneği olan Nehcü 'l-Feradis Mahmüd bin 'Ali tarafından yazılmıştır. 1358’den önceki bir yılda yazıldığı tahmin edilmektedir. Eser onar fasıllı dört babdan meydana gelmektedir. Birinci bap Hz. Peygamberi, ikinci bap dört halifeyi, ehli beyti ve dört imamı, üçüncü babda Allah'a yaklaştıracak ameller, namaz, zekât, oruç, hac, anne babaya hiz¬met, helal yemek, sabır vb. iyi işler anlatılır. Dördüncü bap Allah'a hoş gelme¬yen amelleri anlatır. Her fasıl Arapça bir hadisle başlar. Eser, dünya ve ahirette mutlu olmak için gerekli Müslümanlık bilgilerinin el kitabı gibidir. Üslubu gayet sade ve açıktır. Edebi yönden çok değerli olmasa da Türk dilinin önemli bir yadigârı olması kıymetini artırmaktadır. Eserin İstanbul (Yeni Cami Kütüphanesi), Paris(Bibliotheque Nationale), Kazan( üç tane.), Leningrad'da (iki tane)nüshaları bulunmak¬tadır. Yeni Cami nüshası tam ve harekeli olması bakımından önemlidir. Bu nüsha Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuştur. Janos Eckmann bu nüshanın tıpkı basımını yapmıştır. Paris nüshası baş¬tan ve sondan eksiktir. Bu nüshayı ilim alemine tanıtan Janos Eckmann’dır. Leningrad (Petersburg) nüshası hakkında Samoyloviç’in çalışması vardır. Mukaddimetü 'l-Edeb [=Edebe Giriş]: Zamahşeri tarafından Arapçayı öğretmek için 1128-1144 yılları arasında yazılıp Harezm şahı Atsız bin Muhammed Anuş Tigin’e sunulmuştur. Arapçayı öğrenmek isteyenler için kısa cümleler ve kelimelerden oluşan bir sözlüktür. Arapça ifadelerin altında çeşitli yaz¬malarda Harezm Türkçesi, Farsça, Moğolca, Çağatayca ve Osmanlıcadaki anlamları veril¬miştir. En eski nüsha¬lar Harezm Türkçesi ve Farsça ile tercüme edilenlerdir. Eser beş bölümden oluşmaktadır: İsimler, Fiiller, Harfler (Edatlar, isim ve fiil dışındaki gramer unsurları), İsim Çekimi, Fiil Çekimi Mukaddimetü'l-Edeb ,Eski Türkçe ve Orta Türkçe dönemi sözlüklerinde bulunmayan pek çok kelimeyi içermesi sebebi ile Divânü Lügati't-Türk'ten sonra Orta Türkçe dönemi¬nin en zengin kelime hazinesini barındıran sözlüktür. Eserin bilinen yirmi nüshası mevcuttur. Bunlardan en önemlileri; Paris, Şuster, İstanbul Üniversitesi, Yozgat ve Berlin nüshalarıdır. Bunlardan başka, Hive, Taşkent, İstanbul Üniversitesi Süleymaniye kütüphanesi, Arkeoloji Müzesi, Millet Kütüphanesi, Manisa, Kastamonu ve British Museum'da da nüshalan vardır. Eser üzerinde; Zeki Velidi Togan, W. Barthold, Nuri Yüce çalışmıştır. Mu'inü’l-Mürid [=Müridin Yardımcısı]: 1313’te islam adında bir şair tarafından Harezm bölgesinde yazılan ve yer¬li dil özelliklerini ihtiva eden bir eserdir. Şecere-i Terâkime'de eserin Türkmenler arasında çok yaygın olduğu ve Türkmenlerin ona göre hareket ettikleri söylenmektedir. Arapça bilmeyen göçebe Türkmenlere fıkıh ve tasavvufla ilgili bilgiler vermek üzere yazılmıştır. Dil ve üslubu açısından geniş halk kitleleri için yazıldığı anlaşılan Mu'înü'l-Mürîd'in bugüne kadar bilinen tek nüshası Bursa Orhan Kütüphanesindedir. Eser üzerinde Recep Toparlı'nın çalışması vardır. Ali Feh¬mi Karamanlıoğlu'nun Mu'înü'l-Mürîd üzerine çalışması, ölümünden dolayı yayımlanmamıştır. Karamanlıoğlu'nun eser üzerindeki notları yayına hazırlayan Osman Fikri Sertkaya'dır. Eser üzerinde en son çalışma ise Recep Toparlı ve Mustafa Argunşah tarafından yapılmıştır. Mu'înü'l-Mürîd'in bu nüshasında Cevâhirü'l-Esrâr adlı eserden alınmış 7 dörtlük ile kime ait olduğu belli olmayan bir kıssa ve dizeler de yer almaktadır. Esas eserin kenarın¬da yer alan bu eklemelerin kimin tarafından ve ne zaman yazıldığına dair herhangi bir ka¬yıt yoktur. Satır Arası Kuran Tercümesi: Kuran'ın Harezm Türkçesi ile yapılmış tercümesi İstanbul Süleymaniye Kütüphanesindedir. 1363 yılında istinsah edilmiştir. Satır arası kelime kelime tercüme olan metin, harekesizdir. Her sayfada 9 satır Arapça, 9 satır Türkçe olmak üzere toplam 18 satır bulunan metnin tamamı 583 varaktır. Harezm Türkçesi ile yapılmış bu tercüme dil incelemeleri bakımından son derece önem¬lidir. Çünkü tercümeye konu olan metnin kutsallığı tercümeyi yapanın daha titiz davranma¬sına sebep olmuştur. Kuran'ın diğer tercümelerinde olduğu gibi bunda da metin bakımın¬dan yanlışlar bulunmamaktadır. Söz konusu eser üzerinde Gülden Sağol çalışmıştır. Cevâhirü'l-Esdâf: Mu'înü'l-Mürîd'in bulunduğu mecmuanın sahife kenarlarına yazılmış altı kıtalık bir me¬tindir. Dörtlükler halinde yazılmıştır. Tasavvufî, didaktik bir parçadır. F. Köprülü, dil ve edebiyat özelliklerini dikkate alarak bu eseri Harezm muhitine dâhil etmiştir. HAREZM- ALTIN-ORDU TÜRKÇESİ ESERLERİ: Hüsrevü Şirin: 1341 yılında Altın Ordu şairi Kutb tarafından Altın Ordu hükümdarı Tını Beg Han ile eşi Melike Hatun adına yazılmış bir mesnevidir. Kutb eserini aynı addaki Genceli Nizamî'nin mesnevisinden tercüme etmiştir. Eserin yazılış tarihi 1341 veya 1342 olarak tahmin edilmektedir. Hikâyenin kuruluşu, seyri ve sonucu bakımından Nizamî'nin Hüsrev ü Şîrîn'i ile ben-zer olan eser tevhid, naat ile Çehar-yâr methiyesinin bulunduğu baş kısmıyla; Tını Beg Han ile Melike Hatun için methiyeler kısmıyla; ayrıca "sebeb-i telif-i kitâb" bölümüyle Nizamî'nin eserinden ayrılır. 4370 beyitten oluşan bu büyük mesnevi, Nizamî'nin kullan¬dığı vezin olan mefâîlün mefâîlün feülün vezninde yazılmıştır. Sadece 17 beyitlik Çehâr-yâr methiyesini Kutadgu Bilig vezninde yazmıştır. Kutb, kelimesi kelimesine bir çeviri yapmayarak şa¬irlik yeteneklerini de ortaya koymuştur. Hüsrev ü Şîrîn hem Türk Edebiyatında hem de yazıldı¬ğı saha ve dönemde konusu itibariyle ilk olması bakımından önemlidir. Kutb, eserinde o devir Türkçesini bütün imkânlarıyla ortaya koymuş, henüz yazı diline geçmemiş pek çok Türkçe sözü edebî dile kazandırmıştır. Hüsrev ü Şîrîn'in bugüne kadar bilinen tek nüshası Paris Bibliothèque Nationale'dedir. 1383 tarihinde Berke Fakih adlı bir Kıpçak tarafından İskenderiye'de Altın Buga adına is¬tinsah edilmiştir. Hüsrev ü Şîrîn'in metin yayınına dair çalışmalar Abdulkadir İnan, Zajacskowski ve Necmettin Hacıeminoğlu'na aittir. Muhabbet-name: 1353'te Harezmî tarafından Sir Derya’da, Muhammed Hoca Bey'in arzusu üzerine yazılmıştır. On bir küçük name şeklinde yazılan Muhabbet name mesnevi tarzında olup Eserin biri Uygur harfli (British Museum), üçü Arap harfli (British Museum, Millet Kütüphanesi-2 tane-) olmak üzere dört nüshası bulunmaktadır. Dâsitân-ı Cümcüme: 1368-1369 yılında Hüsâm Kâtib tarafından Altın Ordu'da edebî bir gaye güdülmeden ge¬niş halk kitleleri için mesnevi nazım şekli ile yazılmış dinî lirik bir hikâyedir. Eserin ko¬nusu, İlyas Peygambere iman etmediği için çok eziyetler çeken, fakat kendi adamlarına iyi davrandığı için kendi adamları tarafından diriltilen Kesikbaş adlı meşhur bir dinî menkı¬beye dayanır. Cümcüme-nâme de denilen eser konusu, nazım şekli ve vezni bakımından İran şairi Feridüddin Attar'ın aynı adlı eserinden Türkçeye tercümedir. Fakat cennet ve ce¬hennem konularının daha ayrıntılı olarak ele alınması ile asıl metinden ayrılır. Eser, 1548 yılında Kırım Han'ı Sahib Giray bin Hacı Giray'ın emri ile Harezm-Altın Ordu Türkçesinden Anadolu Türkçesine çevrilmiştir. Samoyloviç eserin Leningrad Asya müze¬sinde iki nüshasının daha bulunduğunu bildirmektedir. Cümcüme-nâme'nin XVI-XVII. yüzyıl Çağatay Türkçesine tercüme edilmiş nüshası Paris Bibliothèque Nationale'dedir. 1872'de eserin tam metnini ihtiva etmeyen neşri, Hikâyet-i Cümcüme Sultan fi Nevbet-i İlyas Aleyhisselâm adıyla Kazan'da yapılmıştır. Mirâc-nâme: Dil, üslup ve işlediği konu bakımından Nehcü'l-Ferâdîs'e benzer. Mirac olayını anlatan anonim bir eserdir. Konularının sıralanışı bakımından Nehcü'l-Ferâdîs'e benzemekle bir-likte, gök tasviri kısmındaki ayrıntılar farklıdır. Mirâc-nâme'nin Uygur harfleriyle yazıl¬mış tek nüshası Paris Bibliothègue Nationale'de bulunmaktadır. Bu nüsha 1436'da Malik Bahşı tarafından Herat'ta istinsah edilmiştir. Bu sebeple XIV. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir. Osman Fikri Sertkaya eser üzerinde doktora çalışması yapmıştır. Yarlık ve Bitikler: Altın Ordu sahasında yazılmış olan yarlık (ferman) ve bitikler(mektup) Kıpçak tesirinin ağır bastığı XIV- XV. yüzyılda yazılmış iki yarlık ve bir bitik Harezm Türkçesi ürünleri arasında değer¬lendirilmektedir. Uygur harfleriyle yazılmış olan Toktamış ve Temir Kutluk yarlıkları, ay¬rıca Arap harfli Uluğ Muhammed Han bitiği Harezm Türkçesi dönemi metinlerindendir. Altın Ordu yarlık ve bitikleri, diğer bitiklerle birlikte Melek Özyetgin tarafından ince-lenmiştir. Altın Ordu, Kırım ve Kazan Sahasına Ait Yarlık ve Bitiklerin Dil ve Üslup İncele¬mesi adlı bu çalışmada 18 yarlık ve bitik ayrıntılı dil ve üslup incelemesi, metin, bugünkü dile aktarım, gramatikal dizin ve tıpkıbasım olarak ele alınmıştır. Sirâcü'l-Kulûb: Mensur bir eser olup didaktik mahiyette dinî-tasavvufî konuları işlemektedir. Harezm Türkçesi ile tercüme edilmiş birkaç nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan biri Mosko¬va Devlet Arşivi'ndedir. 1554'te istinsah edilmiş olan bu nüshada on dokuz sual ve ceva-bı yer alır. İbni Mühennâ Lugati / Hilyetü'l-Lisân ve Hulbetü'l-Beyân XIV. yüzyılda İbni Mühennâ tarafından yazılmış Arapça-Türkçe-Moğolca bir sözlüktür. Eserle ilgili ilk yayını, Avrupa'da bulunan 5 yazmaya dayanarak P. M. Melioranskiy yap¬mıştır. 1923 yılında Kilisli Rıfat, İstanbul'da Müze-i Hümâyün'un kütüphanesinde buldu¬ğu yeni bir nüshayı İstanbul'da yayımlamıştır. A. B. Ercilasun, İstanbul nüshasının, dil özellikleri bakımından Harezm Türkçe-sine dâhil edilmesi gerektiği görüşündedir. Eserin Kilisli Rıfat tarafından yapılan yayının-dan sonra Abdullah Battal tarafından İbnü-Mühennâ Lugati adıyla Türkçe bölü¬münün alfabetik dizini yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder