16 Temmuz 2012 Pazartesi

AÖF 3. SINIF 14-15 YÜZYILLAR TÜRK DİLİ 5. ÜNİTE

ÇAĞATAY TÜRKÇESİ: Çağatay Türkçesi, Kuzey-Doğu Türkçesinin ikinci dönemine verilen bir ad olup 15. yüzyıl başlarından 20. yüzyıla kadar Orta Asya'da kullanılmıştır. Karahanlı ve Harezm yazı dil¬lerinin devamı olarak özellikle Timurlular döneminde gelişen Çağatay Türk¬çesi Ali Şir Nevâyî döneminde klasik bir edebî dil durumuna gelmiştir. 15. yüzyılda Ali Şir Nevâyî döneminde klasik bir edebi dil durumuna gelen Çağa¬tay Türkçesi, etkisini yüzyıllarca devam ettirmiş ve Orta Asya Türk topluluklarınca hem edebiyat dili hem de diplomasi ve resmî yazı dili olarak 20. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Özbekistan'da, şehirlerin diyalektlerine dayanan Özbek edebî dili 1921'de Çağatay Türkçe¬sinin yerini almıştır. ÇAĞATAY TÜRKÇESİNİN OLUŞUMU: Çağatay terimi, Cengiz Han'ın ikinci oğlu Çağatay'dan gelmektedir. Cengiz Han kurduğu büyük imparatorluğu ölümünden önce çocukları arasında paylaştırmıştı. Bu paylaşımdan Çağatay'a Doğu Türkistan'dan Maveraünnehir'e kadar olan bölge düş¬müştür. Onun adını taşıyan imparatorluk, Çağatay Han'ın ölümünden sonra büyük oğlu Hulâgû Han zamanında kurulmuş ve Duva Han'ın idaresi altında yeniden yapılandırılmıştır. Kazan Han'ın ölümünden sonra, Timur'un yönetimi altına girmiştir. Timur 1370 yılında Semerkant şehrini merkez yaparak Timurlular saltanatını kur¬muştur. Timur, vefat edince kurmuş Şahruh, Semerkant'ı ele geçirip Semerkant'ın yönetimini oğlu Uluğ Bey'e bıraktı ve kendisi de Herat'a döndü. Şahruh dönemimde Herat sanat ve edebiyat merkezi haline gel¬di. Hüseyin Baykara zamanında Çağatay hanlığı, Hüseyin Baykara ile çocukları arasında süren taht kav¬gaları yüzünden zayıfladı ve 1507 yılında Özbek hükümdarı Muhammet Şibanî, Çağatay hanlığına son verdi. Çağatay Türkçesi, Çağatayca ve Çağatay Edebiyatı gibi terimler bu alanın uzmanları ta¬rafından farklı şekillerde anlaşılıp açıklanmıştır. Çağatayca terimi Avrupa Türkolojisinde ilk defa H. Vambery tarafından kullanılmış ve bu terim daha sonra yaygınlık kazanmıştır. Bu terimi benimseyen araştırmacılardan bazıları Çağatayca ifadesini Doğu Türkçesi anla¬mında kullanmışlar ve 14. yüzyıldan başlayarak Özbek yazı dilinin oluşumuna kadar sü¬ren Orta Asya edebi dilini kastetmişlerdir. Rus bilim adamlarından Samoyloviç Çağatayca terimini 15.-20. yüzyıllar Orta Asya edebi Türk dili için kullanmış ve şu dönemlere ayırmıştır: 1. Karahanlı Türkçesi veya Kâşgar Türkçesi (11-12. Yüzyıllar) 2. Kıpçak-Oğuz Türkçesi (13-14. yüzyıllar); 3. Çağatayca (15-19. yüzyıllar); 4. Özbekçe (20. yüzyıl) (Eckmann 1988: XI) F. Köprülü Çağatayca'yı şu dönemlere ayırır: 1. Erken devir Çağataycası (13-14. yüzyıllar); Klasik öncesi Çağatayca (15. yüzyılın ilk yarısı); 2. Klasik Çağatayca (15. yüzyılın ikinci yarısı); 3. Klasik Çağatayca'nın devamı (16. yüzyıl); 4. Çöküş Devri (17-19. yüzyıllar) Sovyet Türkolojisinde Çağatay Türkçesi için Eski Özbekçe terimi kullanılmıştır. A. M. Şerbak "Eski Özbek" dilini şu dönem¬lere ayırmıştır: 1. İlk Devir (10-13. yüzyıllar): Moğol istilasına kadar olan dönemdir. 2. İkinci Devir (14-17. yüzyıllar): Suni dil. "Çağatayca" bu devirdir. 3. Üçüncü Devir (17-18. yüzyıllar): Mahalli dil unsurlarının edebî dile girer . Çağatay Türkçesi dediğimiz edebî dili kullanan şair ve yazarlar kendi dönemlerinin dili için Türk¬çe, Türk tili, Türkî terimlerini kullanmışlardır. Eserlerinde Türk¬çe, Türk tili, Türkî terimlerini kullanan Nevâyî, kendi zamanının edebî dilini adlandırmak için birkaç defa Çagatay lafzı terimini kullanmıştır. Orta Asya'da kullanılan dilin adının Türkçedir, ancak edebî dili ifade etmek üzere Çağatay Türkçesi teriminin kullanılır ve bu edebî bütün doğu ve ku¬zey Türklüğünün "ortak edebî dil"idir. Çağatay Türkçesinin en büyük uzmanlarından biri olan Janos Eckmann'ın Çağatayca'nın dönemleriyle ilgili yapmış olduğu sınıflandırma kabul görmüştür. J. Eckmann, Orta Asya edebî Türk dilini şöyle sınıflandırır: 1. Karahanlıca veya Hakaniye Türkçesi (11-13. yüzyıllar); 2. Harezm Türkçesi (14. yüzyıl); 3. Çağatayca (15. yüzyıl - 20. yüzyılın başlangıcı) J. Eckmann Çağatayca'yı da kendi içinde üç döneme ayırır: a. Klasik Öncesi Devir (15. yüzyılın başlarından Nevâyî'nin 1465'te ilk divanını terti¬bine kadar); b. Klasik Devir (1465 - 1600); Nevayi dönemi c. Klasik Sonrası Devir (1600 - 1921).Özbek unsurlarının tesiri olduğu dönem ÇAĞATAY TÜRKÇESİNİN DÖNEMLERİ VE ESERLERİ Klasik Öncesi Dönem (15. Yüzyılın İlk Yarısı): 15. yüzyılın başlarından başlayıp Ali Şir Nevâyî'nin ilk divanını yazdığı 1465 yılına kadar süren dönemdir. Bu dönem, Harezm Türkçesi ile Klasik Çağatay Türkçesi arasında geçiş dönemidir. Bu dönem şair ve yazarlarının eserlerinde, bir yandan eski dil bilgisi özellikle¬ri devam ederken bir yandan da Klasik Çağatay Türkçesi eserlerinde yaygın olarak göre¬ceğimiz dil bilgisi özellikleri görülmeye başlar. Belli başlı temsilcileri şunlardır: Sekkâkî, Lutfî, Haydar Tilbe, Yusuf Emîrî, Seydî Ahmet Mirzâ, Gedâyî, Atâyî, Ahmedî, Yakînî. Sekkâkî: Timurlu hükümdarlarından Halil Sultan ile Uluğ Bey'in saray şairi olarak Semerkant'ta yaşamış ve bu hükümdarlara kasideler yazmıştır. Sekkâkî'nin günümüze ulaşan tek eseri olan Divan'ının iki nüshası vardır. Nüs¬halardan biri Londra Biritish Museum'da, diğeri ise Özbekistan Fenler Akademisinde ka¬yıtlıdır. Şiirlerinde aliterasyona, halk dilinden alı¬nan deyimlere ve atasözlerine rastlanır. Lutfî: Klasik öncesi dönemin en önemli şairidir. Çağatay edebiya¬tının gelişmesinde çok önemli rol oynayarak hem çağdaşlarına hem de kendisinden son¬ra Çağatay edebiyatını zirveye ulaştıracak olan Ali Şir Nevâyî'ye etkide bulunmuş önem¬li bir şairdir. Lutfî, eserlerinde Türkçeyi ustalıkla kullanarak gazel, kaside ve tuyuğ gibi nazım şekillerinde oldukça başarılı olmuştur. Lutfî'nin günümüze kadar ulaşan eserleri Divanı ve Gül ü Nevrûz adlı mesnevisidir. Divanda yer şiirlerin çoğu gazel ve tuyuğ türündedir. Lutfî, bu mesnevisinde Çağatay Türkçesini ustalıkla kullanmış ve eserine adeta telif özelliği kazandırmıştır. Haydar Tilbe: Klasik Öncesi Çağatayca'nın önemli şairlerinden biri olan Haydar Tilbe 14. yüzyılın ikin¬ci yarısı ile 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve Türkîgûy (Türkçe söyleyen) lakabıyla ta¬nınmıştır. Haydar Tilbe'nin günümüze kadar ulaşan tek eseri, Genceli Nizâmî'nin aynı adlı mes¬nevisine nazire olarak yazdığı MahzenÜl-esrâr adlı mesnevidir. Eser Timur'un torunların¬dan İskender Mirza'ya sunulmuştur. Yusuf Emîrî: Şiirlerinde Emîr ve Emîrî mahlaslarını kul¬lanmıştır. Yusuf Emîrî'nin günümüze kadar ulaşan üç önemli eseri vardır. Bunlar Divan, Dehnâme ve Beng ü Çagır adlı eserlerdir. Emîrî'nin Divanında Türkçe şiirlerin yanında Farsça şiir¬ler de bulunmaktadır. Dehnâme adlı mesnevisini Baysungur Mirza'ya ithaf etmiştir. Eserin bilinen tek nüshası Londra British Museum'da bulunmaktadır. Beng ü Çagır ise şiir ve düz yazıyla karışık olarak münazara şeklinde yazılmış bir eserdir. Eserde beng (afyon) ile çagır (şarap) karşılaştırıl¬maktadır. Yusuf Emîrî, bengi yani afyonu bir bitkiden elde edilmesi dolayısıyla yeşiller giy¬miş uyuşuk bir derviş şeklinde, çagırı yani şarabı ise renginin kırmızı olması dolayısıyla kırmızı giysiler içerisinde, atılgan, heyecanlı, öfkeli ve hareketli bir genç olarak tanıtmıştır. Bu bakımdan eser alegoriktir. Seydî Ahmet Mirzâ: Türkçe ve Farsça divanı vardır. Ayrıca mesnevi tarzın¬da Letâfet-nâmesi vardır.Seydî Ahmet Mirzâ'nın elimizde bulunan tek eseri Ta'aşşuk-nâme'sidir. Şair bu ese¬ri Şahruh'a sunmuştur. Nevâyî'nin Letâfet-nâme diye belirttiği eser bu olmalıdır. Çünkü Seydî Ahmet Mirzâ'dan önce Türkistanlı şairler bu tarzda birçok nâme yazmışlardır. Örneğin Harezmî'nin Muhabbet-nâme'si, Yusuf Emîrî'nin Dehnâme'si, Hocendî'nin Letâfet-nâmesi bu tarzda yazılmış eserlerdir. Taaşşuk-nâme de Hocendî'nin Letâfet-nâmesi ve Yusuf Emîrî'nin Dehnâmesi tarzında yazılmış olup münacat, na't, İslâm padişahının övgüsü ve telif sebebi bölümlerinden sonra on aşk mektubundan oluşmak¬tadır. Eserin bilinen tek yazma nüshası Londra, British Museum'da bulunmaktadır. Gedâyî: Klasik öncesi döne¬me ait pek çok şairde olduğu gibi Gedâyî ile ilgili bilgileri Ali Şir Nevâyî'nin eserlerinden öğrenmekteyiz. Elimizde yalnızca Divan'ı bulunan şairin dili oldukça sadedir ve bazen Oğuz Türkçesi özel¬likleri taşımaktadır. Divanı¬nın günümüze ulaşan tek nüshası Paris, Bibliotheque Nationale'dedir. Atâyî: Atâyî'nin günümüze kadar ulaşan tek eseri Divanıdır. Divan, gazellerden ibaret olup gazellerin toplam sayısı 260'tır. Bu divanda yer alan 17 gazel Samoyloviç tarafından yayımlanmıştır. Kemal Eraslan, bunları Türkçeye aktarmıştır. Ahmedî: Çeşitli telli sazlar ara¬sında geçen bir atışmayı konu edinen, hacim bakımından küçük, edebi değeri büyük olan bir mesnevisi vardır. Ahmedî eserine herhangi bir ad vermemiştir. Ancak içeriğine baka¬rak "Telli Sazlar Münazarası" adı verilebilir. Konusu; tanbur, ud, çeng, kopuz, yatuğan, rebap, gıçek ve kingire'den oluşan sekiz telli sazın bir meyhanede birbiriyle atışmalarıdır. Sembolik bir eser olan mesnevi dönemin musikî kültürü hakkında bilgi vermektedir. Tek nüshası Londra, British Museum'da bulunan bu eser Kemal Eraslan tarafından yayımlan¬mıştır: Yakînî: Bugün elimizde bulunan tek eseri Ok Yaynıng Münazarası adlı mensur eseridir. Eser okçulukla ilgilidir ve o dönemdeki aris¬tokrat zümre arasındaki okçuluk merakını göstermektedir. Tek yazma nüshası Londra, British Museum'dadır. Bu önemli eser Fahir İz tarafından İngilizce tercümesiyle yayımlanmıştır. 15. yüzyılın başlarından itibaren Herat, Semerkant, Horasan ve Maveraünnehir gibi bölgelerde gelişen Çağatay Türkçesi, klasik Çağatayca'nın hazırlık dönemidir. Bu dönem¬de eser veren şair ve yazarlar İran edebiyatından etkilenmişlerdir. Bu yüzden bu dönem şair ve yazarlarının eserlerinde Arap ve Fars unsurları artmaya başlamıştır. Ayrıca, bu dö¬nemde henüz ölçünlü bir yazı dilinin yerleşmemiş olması dolayısıyla bu dönem eserleri¬nin dilinde yerel ağız özellikleri ve farklılıklar görülmektedir. Özellikle çoğu eserde Oğuz¬ca özellikler karşımıza çıkmaktadır. Eserleri hakkında bilgi verdiğimiz Klasik öncesi Ça¬ğatay dönemi şair ve yazarları genellikle gazel ve kaside türlerini kullanmışlardır. Bu iki türün dışında mesnevi konularına özellikle de münazara türüne yer vermişlerdir. Klasik Çağatay Türkçesi Dönemi (15. Yüzyılın İkinci Yarısı) Bu dönemde Herat, siyasî merkez olmanın yanı sıra dönemin kültür ve sanat merke¬zi haline de gelmiştir. Ali Şir Nevâyî ve Hüseyin Baykara'nın sanatsal faaliyetleri sonucunda bu dönem "Nevâyî - Baykara" dönemi diye de bilinir. Klasik Çağatayca döneminin şair ve yazarları şunlardır: Hüse¬yin Baykara, Ali Şir Nevâyî, Hâmidî, Şiban Han, Muhammed Salih, Ubeydî, Babür. Hüseyin Baykara: Kendisi de bir şair olan ve şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullanan Baykara, Câmî ve Nevâyî gibi dönemin büyük şair ve sanatçılarını sarayında bulundurmuş ve onlara itibar göstermiştir. Ali Şir Nevâyfnin o mükemmel eserlerini edebiyatımıza kazandırmasında Hüseyin Baykara'nın rolü yadsınamaz. Hüseyin Baykara, Ali Şir Nevâyîden sonra klasik Çağatay şiirinin en değerli ve lirik şairidir. Hüseyin Baykara'nın divanı ve otobiyografi tarzında kaleme aldığı küçük bir risale¬si bulunmaktadır. Pek çok yazma nüshaları bulunan divanında yer alan şiirlerin çoğu ga¬zel tarzında yazılmış, aşktan ve yaşadığı hayattan bahseden şiirlerdir. Ali Şir Nevâyî: Çağatay Türkçesinin klasik bir duruma gelmesini sağlayan Ali Şir Nevâyî, Uygur Türklerindendir. Ali Şir Nevâyî, küçük yaşından beri Mirza Baykara'nın torunu Hüseyin Baykara ile birlikte büyümüş ve öğrenim görmüş¬tü. Hüseyin Baykara Horasan'ı ele geçirip Timurlular tahtına oturunca Ali Şir Nevâyî de Herat'a dönüp Baykara'nın hizmetine girmiş ve onun "Mühürdâr"ı olmuş¬tur. Bu görevinin yanında Hüseyin Baykara'nın yakın arkadaşı ve her bakımdan onun des-tekçisidir. Ali Şir Nevâyî, Fars edebiyatının zirve şahsiyetlerinden olan Abdurrah¬man Câmî ile bu kültür ortamında bir arada bulunmuş ve ondan etkilenmiştir. Çocukluğundan itibaren kendi diline karşı büyük bir ilgi duyan Nevâyî, Türkçenin Fars-çadan geri kalmadığını eserleriyle kanıtlamaya çalışmıştır. Bu amaçla divan, mesnevi, ta¬rih, tezkire gibi türlerde, musiki, aruz, dil gibi konularda, kısacası klasik nazım ve nesrin her türünde ve her şeklinde otuza yakın eser vermiştir. Farsçanın resmî dil olarak hüküm sürdüğü, Fars edebiyatının Câmî ile doruk noktasına ulaştığı ve o dönem aydınlarının Farsça öğrenip bu dille eser verme¬yi meziyet saydıkları bir dönemde, Nevâyî Türkçenin Farsçadan aşağı bir dil olmadığını savunmuştur. Türkçeyle de yüksek bir edebiyat meydana getirmenin mümkün olduğunu eserleriyle ispat etmiş ve gençlerin Türkçe yazmalarını teşvik etmiştir. Ali Şir Nevâyî'nin bu hizmetleri sonucunda 15. yüzyılda Çağatay Türkçesi bir edebî dil durumuna gelmiştir. Çağatay Türkçesinin gelişimine yaptığı katkı¬lardan dolayı Ali Şir Nevâyî haklı bir ün kazanmış ve Çağatayca'nın Nevâyî dili olarak da anılmasına sebep olmuştur. Hatta 16. yüzyıldan itibaren Çağatay Türkçesini ve Nevâyî'nin eserle¬rini anlamak amacıyla Türkistan, Hindistan, İran, Azerbaycan ve Anadolu'da birçok söz¬lük yazılmıştır. Örneğin 16. yüzyılın başlarında Anadolu sahasında yazılmış olan ve Abuşka Lügati diye tanınan sözlüğün bir diğer adı da Lügat-i Nevaî'dir. Ali Şir Nevâyî'nin şöhreti Orta Asya sınırlarını aşarak Anadolu'ya kadar uzanmış, eserleri Azerî ve Anadolu sahalarında da okunmuştur. Osmanlı şairleri de onu üstat ola¬rak değerlendirmiş ve birçok Osmanlı şairi Çağatayca şiirler yazmaya başlamışlardır. Hatta bazı Osmanlı şairleri Nevâyî'ye Çağatayca nazireler yazmışlardır. Ali Şir Nevâyî'nin şöhreti onu bir halk kahramanı durumuna da getirmiş, onun haya¬tı ve başından geçen olaylar geniş yankı bulmuş ve halk arasında Nevâyî ile ilgili anlatma¬ların oluşmasına sebep olmuştur. Ali Şir Nevâyî çeşitli tür ve konularda 29 eser yazmıştır. Eserlerinin bazıları yalnız Çağatay edebiyatı için değil bütün Türk edebiyatı için de ilk olma özelliğini kazanmıştır. Eserleri şunlardır: I. Divanlar (Hazâinü'l-me'ânî) "mana hazineleri" 1.Garâibü's-sıgar "çocukluk döneminin gariplikleri" 2.Nevâdirü'ş-şebâb “gençlik döneminin nâdireleri" 3.Bedâyiü'l-vasat “orta yaşlılığın güzellikleri", 4. Fevâyidü'l-kiber "yaşlılığın faydaları" 5.Farsça Divanı Hamse Hayretü'l-ebrâr/ Ferhâd ü Şîrîn/ Leylî vü Mecnûn/ Seb'a-i seyyâre/ Sedd-i İskenderî Tezkireler: Mecâlisü'n-nefâis/… Dil ve edebiyat eserleri: Mîzânü'l-evzân/Muhâkemetü'l-lugateyn/ … Mecâlisü'n-nefâis adlı eseri Türk edebiyatının ilk Türkçe şairler tezkiresi olması bakımından çok önemli bir yere sahiptir. Ali Şir Nevâyî'nin Türk dili tarihi açısından en önemli eseri Farsça ile Türkçeyi kar¬şılaştırdığı ve Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu kanıtlamaya çalıştığı Muhâkemetü'l-lugateyn adlı eseridir. Hâmidî: Farsçadan çevirdiği Yusuf ve Züleyhâ mesnevisini Hüseyin Baykara'ya sunmuştur. Hâmidî'nin Yusuf ve Züleyhâ mesnevisinin bir çok yazma nüshaları vardır . Klasik Çağatayca dönemi Şiban Han, Muhammed Salih, Ubeydî, Babür gibi şair ve ya¬zarların eserleriyle Hüseyin Baykara devrinden sonra da devam etmiştir. Özellikle Babür, klasik dönemin nesir alanındaki en büyük temsilcisi olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder